Mırıl Mırıl Zürafa
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken Afrika kıtanın uçsuz bucaksız topraklarında binlerce hayvan yaşarmış. Sanılanın aksine bu hayvanlar barış içinde yaşarmış. Hepsi birbirinden akıllı ve sevgi doluymuş. Hatta bu hayvanlar öyle güzel bir düzen kurmuşlar ki yaşadıkları topraklarda kendi okulları bile varmış. Bu okulda onlarca yavru hayvan eğitim alırmış. Ormanda nasıl yaşamaları gerektiğini, ormandaki hayvanlara nasıl saygı duymaları gerektiğini, bir arada yaşamanın kurallarını öğrenirlermiş.
Bu okulun bir de öğretmeni varmış. Bu öğretmenin adı Zebra Bilge’ymiş. Bilge, uzun zamandır hayvanlar okulunda öğretmenlik yapmış. Kuşlara, sürüngenlere, aslanlara, kaplanlara hatta baykuşlara ve yarasalara dahi ders verirmiş. Bilge’nin dersleri hep çok güzel ve keyifli geçermiş. Günlerden bir gün sınıfının kapısı çalınmış. Kapının ardından sadece upuzun bacaklar görünüyormuş. Bilge, kimin geldiğini anlamamış.
“Kim o?” demiş öğretmen Bilge şaşkınlıkla. Küçük zürafa kafasını kapıdan içeriye uzatıp içeri girmek zorunda kalmış. Öyle ki kapıya sığmıyormuş. Sınıfa da zar zor sığmış zaten. Bilge öğretmen merakla onu takip etmiş. Zürafa ağzını açıp bir şeyler söylüyormuş ancak ne dediğini anlamıyormuş.
“Sevgili Zürafa, ne dediğini anlamadım. Lütfen daha yüksek sesle konuşur musun?” demiş Bilge öğretmen. Zürafa konuşsa da Bilge öğretmen sadece fısıltı duyuyormuş. Artık bu duruma sinirlenmiş. Neredeyse 10 dakikadır onu anlamaya çalışıyormuş.
“Seni gerçekten duyamıyorum Zürafa” demiş Bilge. Zürafa üzgün bir şekilde sırasında oturmuş ve başını eğmiş. Sesini duyuramadığı için çok üzgünmüş. Oradan baykuş atlamış söze.
“Sevgili öğretmenim. O bir zürafa, o kadar kısık sesle konuşur ki onu ancak benim gibi çok düşük sesleri bile duyabilen hayvanlar anlayabilir. Siz onu duyamazsınız.” Demiş baykuş. Zebra bu duruma şaşırmış.
“Sevgili baykuş, sen onun ne dediğini anlayabiliyor musun?” demiş Bilge öğretmen şaşkınlıkla. Baykuş hevesle başını sallamış.
“Evet, öğretmenim. Bu topraklara yeni taşındıklarını, adının Zarif olduğunu söylüyor” demiş baykuş hevesle. “Merak etmeyin, sizin konuştuğunuzu duyar o” diyerek devam etmiş.
“Sevgili Zarif Zürafa, seni zor durumda bıraktığım için özür dilerim. Zürafaların bu kadar kısık sesle konuştuğunu bilmiyordum. Ama buna bir çözüm bulmaya çalışacağıma söz veriyorum. O zamana kadar da baykuş bize yardımcı olacaktır” demiş Bilge öğretmen ve dersini anlatmaya başlamış. Zürafa ise derdini anlatabildiği için çok mutlu olmuş, baykuşa da teşekkür etmiş.
Bilge öğretmenin artık tek düşüncesi sınıf yeni gelen öğrencisinin sesini duyabilmekmiş. Bu konuda ne yapabileceği üzerine düşünmeye başlamış. Çünkü öğrencisini kendisi duymak istiyormuş. Böylece Bilge öğretmen kütüphaneye gitmiş. Zürafanın sesini nasıl duyurabileceğini araştırmaya başlamış. Öyle bir şey olmalıymış ki zürafanın sesini rahatlıkla duyabilmeliymiş.
Bilge öğretmen günlerce kütüphanede kitaplar okumuş. Artık kütüphanede uyuyormuş. Onun bu halini küçük bülbül görmüş. Üstelik küçük bülbül de Bilge öğretmenin eski öğrencisiymiş.
“Sevgili Bilge öğretmenim, günlerdir kütüphanede bir şeyler okuyorsunuz. Size nasıl yardımcı olabilirim?” demiş bülbül. Bilge öğretmen yorgun bir şekilde kafasını kaldırmış.
“Sorma sevgili bülbül. Sınıfıma çok tatlı bir zürafa geldi ancak o kadar mırıltılı konuşuyor ki onu anlamıyorum. Neyse ki sınıfımda bir baykuş var da o bana yardımcı oluyor. Ancak ben öğrencimle kendim konuşmak istiyorum” demiş Bilge öğretmen çaresizce. “Günlerdir kitapları araştırıyorum ancak zürafanın sesini nasıl yükseltebileceğimi bilmiyorum” diyerek devam etmiş.
Bülbül heyecanla kanat çırpmış.
“Sevgili öğretmenim, aradığınız şeyi hayvan kitaplarında bulamazsınız. Sizi insanların yazdığı kitaplara götürmeliyim. Aradığınız şey orada olmalı!” demiş hevesle. Bilge öğretmen şaşırmış. Kütüphanelerinde insanların da yazdığı bazı kitaplar varmış. Bu kitapları kuşlar uzak diyarlarda getirirlermiş. Bu nedenle bülbül de insanların yazdığı kitapları çok iyi biliyormuş.
Bülbül kanat çırparak uzaklaşırken Bilge öğretmen de onu takip etmiş. Kütüphanede kocaman bir alan insanların yazdıkları kitaplarla doluymuş. Bülbül ona bir yeri göstermiş.
“İşte aradığınız şey bu kitaplarda olmalı öğretmenim!” demiş bülbül ve kanat çırparak oradan uzaklaşmış.
“Yardımın için teşekkür ederim sevgili bülbül” diye bağırmış Bilge öğretmen. Bilge öğretmen bu kez de insan kitaplarını araştırmaya başlamış. En sonunda bir kitap bulmuş. Bu kitap sesler hakkındaymış. İnsanların ve hayvanların seslerinden bahsediyormuş. Üstelik sesi yükseltmenin bir yolu olduğundan da bahsediyormuş. Bilge öğretmen heyecanlanmış. Galiba günlerdir aradığı şey insanların yazdığı kitapta olmalıymış. Kitabı okumayı bitirdiğinde aradığı şeyin bir “hoparlör” olduğunu anlamış Bilge öğretmen. Zürafanın sesini daha yüksek bir şekilde söyleyebilmesi için ihtiyaç duyduğu şey bir hoparlörmüş. Şimdi sırada bunu nasıl yapacağını öğrenmesi gerekiyormuş.
Bilge öğretmen günlerce kütüphanede işine yarayacak aletleri toplamış. Kitapta yazan bütün aletleri toplamış. Hoparlörü nasıl yapacağını adım adım takip etmiş. Günlerce denedikten sonra nihayet konuştuğu zaman sesini yükselten boru şeklinde bir hoparlör tasarlayabilmiş. Bilge öğretmen konuşmak istediği zaman bu hoparlörü ağzına getiriyormuş, konuştuğu zaman da etrafındaki birçok insan ona bakıyormuş. Bilge öğretmen günler sonra ilk kez rahat bir uyku uyuyabilmiş. Nihayet öğrencisiyle iletişim kuracakmış.
Bilge öğretmen ertesi gün heyecanla okula gitmiş. Zürafa Zarif bir kenarda tek başına oturuyormuş. Diğer bütün öğrencileri kendi aralarında sohbet ediyormuş. Anlaşılan kimse onunla nasıl konuşacağını bilmiyormuş. Bilge öğretmen yapmış olduğu hoparlörü eline alarak konuşmaya başlamış.
“Bütün öğrenciler yerlerine otursun bakalım” deyince öğrenciler şaşkınlıkla Bilge öğretmene bakmışlar. Sesi öyle gür çıkmış, öyle yankılanmış ki hepsi şaşırmış. Bu duruma en çok da zürafa şaşırmış. Bilge öğretmen konuşmaya devam etmiş.
“Sevgili Zarif, senin bizimle rahat iletişim kurman için bir hoparlör yaptım. Bu hoparlör senin konuşmanı bize duyurabilecek. Hadi şimdi dene bunu” demiş ve hoparlörü Zarif’e vermiş. Zarif heyecanla konuşmaya başlamış. Sesi öyle gür çıkmış ve herkes tarafından duyulmuş ki mutluluktan havalara uçmuş. Koşarak Bilge öğretmenine sarılmış.
“Teşekkür ederim öğretmenim” demiş hevesle. Bilge öğretmen nihayet öğrencisiyle iletişim kurabildiği için çok mutlu olmuş.
O günden sonra zürafa Zarif kendi sorularını sorabilmiş, arkadaşları ile güzel sohbet edebilmiş. Nereye giderse gitsin hoparlörünü yanında taşımayı ihmal etmemiş. Bilge öğretmen bir öğrencisine yardımcı olabildiği için mutlu olmaya devam etmiş.
MASAL SONU